26 Ocak 2010 Salı

Case 39


Klişe korku, iyi yönetmenlik...

Altyazılarını yapmak için bana verilmiş olan bir filmdi "Case 39". Bu yüzden neredeyse her sahnesini ezberlemiş bulunmaktayım. Renée Zellweger'ın tarz dışına çıktığı ve  Jodelle Ferland'ın hala ailesi olmadan izleyemeyeceği filmler çekmeye devam ettiği filmimiz "Case 39" tamamen klişe bir korku hikayesini alıp, muhteşem bir yönetmenlikle birleştirince ortaya değişik bir film çıkıyor.
"Sosyal servis" çalışanı Emily Jenkins, istismara uğrayan çocukların evlerini ziyaret etmekte ve gerektiğinde onlara yardım etmektedir. Onun 39. dosyası olan Lilly'nin evine gittiğinde ise bu ailenin ona bir şeyler yaptığından neredeyse emindir, ama elinde kanıtı yoktur. Bir kaç gün sonra, ailesi Lilly'i fırınlarında yakmaya karar verdiklerinde onları  yakalayınca Lilly'nin sorununa çözüm bulmuş olduğunu sanır. Lilly'e geçici bir ev bulununa kadar beraber yaşamaya karar veren ikili, çevrelerinde meydana gelen cinayetlerle birlikte iyice garipleşen bir hikayeye doğru sürüklenmeye başlarlar. Lilly'nin evindeki asıl sorun deli ailesi değil, kendisidir...
Uzaktan bakınca gayet klişe, Japon korku sinemasından iyice nasibini almış bir başka Amerikan korkusu olarak duruyor. Yine korku unsuru olarak küçük, şirin bir kız ve birbirinden orjinal cinayetler etrafında dönen korku filmimiz bu sefer o kadar da basit değil.
Alman yönetmen Christian Alvart'ın elinden çıkan Case 39, son zamanlarda ortaya çıkan korku örneklerinin en büyük hatasını yakalamış gibi duruyor. Artık korku sinemasında her şeyi görüyoruz, her şeye hakimiz ve bu aslında hiçte iyi bir şey değil. Baş karakter ne kadar çok şey biliyorsa, bizim de o kadarını bilmemiz yeterli olmalıdır. Öyle her yerden fırlayan yaratıklar, deforme olmuş bedenler falan bunlar korku sinemasını iyice yerin dibine vurdurmuştu son zamanlarda. "Case 39" da Alvart'ın yakaladığı hava bizi "bilinmeyen"den korkutuyor. Renée Zellweger'ın muhteşem oyunculuğuyla birlikte, onun serüvenini yaşayabiliyoruz. Bir yandan böylesine şirin bir kızın bu cinayetlerle alakası olamayacağını düşünüyoruz. Film, bu düşüncemizi destekleyici sebeplerde sunuyor önümüze sürekli. Bir yandan da gerçekten herşeyin sorumlusunun o olduğunu biliyoruz. Film boyunca tıpkı Emily gibi ikilemde seyretmemiz yönetmenin çok büyük bir başarısıdır bence.
Bir önceki filmi "Antikörper" de kanıtladığı gibi, korku ve suç unsurlarını sinemaya çok başarılı bir şekilde aktarabiliyor yönetmen. Oyuncu seçimi ise gerçekten harika. Filmde her şey o kadar yerli yerine oturmuş ki, sanki bu klişe öyküyü ilk defa izliyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Bu duyguyu ve atmosferi yaratmak gerçekten güç bir şey artık korku sinemasında.
Her sahnesini ezbere bilmeme rağmen hala sıkmadı beni "Case 39". Sinemada önemli olanın yönetmenlik olduğunu öyle bir kanıtlıyor ki film, bu senaryoya klişe demek bile ayıp olacak sanki...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder