24 Aralık 2009 Perşembe

Vavien


 Basit bir adamın deneysel hikayesi

"Türk sineması sonunda oturduğunun sinyallerini vermeye başladı" dedim bu filmden çıkarken kendi kendime. İlk başta ne olduğu belirsiz bir sinema anlayışla açıldı "türk sineması" furyası. Sonradan tıpkı edebiyatta yaptığımız gibi batıya özenmeye başladık. Aynı kamera açılarından tutun da aynı jenerikleri bile kullandığımız bu dönemi nihayet geride bıraktık ve türk sineması kendine has özellikler kazanmaya başladı. Tabii ki bu başarıyı sayılı yönetmene ve sayılı filme borçluyuz. Hala ülkemizde Recep İvedik (ki Togan Gökbakar gibi "Gen" filmiyle hünerini konuşturmuş bir yönetmenin hala neden türk sinemasına küfür gibi filmler kazandırdığını asla anlamıyorum), Maskeli Beşler gibi filmler çeken yönetmenler ve bu filmlerin inatla gişe yapmasını sağlayan "köpük" izleyici kitlesi mevcut tabii, ama bilinçli sinema izleyicilerimiz de gittikçe artıyor. Türk sinemasının gelişimini de iki şeye borçluyuz zaten; birincisi bilinçli sinema izleyicilerimize, ikincisi ise korkusuz yönetmenlerimize.
Taylan Biraderler, daha ilk uzun metraj filmleri olan "Okul" dan beri ne kadar korkusuz olduklarını kanıtlamışlardı bize zaten. Hatırlarsanız "Okul" Türk topraklarının ilk adam akıllı korku filmiydi. Tabii şimdi baktığında herkes laf ediyor, yok efendim "ne leş filmmiş" yok işte "öyle makyaj mı olurmuş"... Bir bakın isterseniz o zamanın Türk sinemasına ve Türkiye'de o zamanlar sinema için harcanan paralara. Cem Yılmaz'ın bile bir film çekmek için yıllarca sponsor peşinde koştuğu zamanlardan bahsediyoruz. Kesinlikle Taylan Biraderler'in "Okul" da elde ettikleri başarı, zamanlarına ve imkanlarına göre olağanüstüydü.
Aslında Taylan Biraderler'in denemeleri, "Okul" dan, daha doğrusu beyazperdeden önceye de dayanıyor. 2000 yılında Cine 5 için çektikleri televizyon filmi "Yıldız Tepe" yi hatırlayanlarınız varsa ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır. Şu anın ünlü oyuncuları Ozan Güven ve Özge Özberk'in yanında, Ayla Algan ve Uğur Polat'lı muhteşem bir gerilime imza atmışlardı zamanında.
"Okul" un ardından çektikleri "Küçük Kıyamet" ile de çok büyük bir risk aldılar aslında. 1999 depreminin ardından 7 sene geçmişken ve hala kimi kesimin deprem en büyük korkusuyken, bir de Türk milletinin bu korkusunu kanlı canlı bir şekilde beyazperdeye taşımak büyük cesaretti. İlker Aksum'un unutulmaz performansı ve Doğu Yücel'in itinayla yazdığı senaryoyla akılda kalan "Küçük Kıyamet", tartışmasız topraklarımızdan çıkmış en iyi gerilim örneklerinden biriydi.
Taylan Biraderler'in işlerini ne zaman izlesem aklımdan geçen tek bir şey olur, o da bu iki hünerli kardeşin ne yapıp ne edip bir şekilde "Türk sineması" kavramını en iyi şekilde yansıtıyor oluşlarıdır. Herhangi bir kare, herhangi bir replik farketmez. Öyle buram buram Türkiye kokar ki o yakaladıkları bir an, derim ki işte bu "Türk sineması".
Gelelim "Vavien" e...  Demin bahsettiğim özelliği iliklerime kadar hissettiğim bir film oldu "Vavien". Filmin hikayesinden bahsetmek istiyorum eleştirilerime geçmeden önce.
Celal (Engin Günaydın), kendi halinde geçinip giden bir elektrikçi gibi gözükse de aslında öyle değildir. Karısı Sevilay'a (Binnur Kaya), Almanya'daki babasının gönderdiği paraları keşfeder ve parça parça harcar. Celal'in çok fazla borcu olduğundan, elektrikçilikle hiç bir borcunu ödeyemez. Bu yüzden paranın hepsine ihtiyacı vardır. Tamı tamına 75.000 Euro'ya. Ama bunun için karısının resimden çıkması gerekmektedir...
Celal'in hikayesi, büyük hayalleri olan, basit bir adamın hikayesi. Hayalleri o kadar bencil ve aslında bir bakıma o kadar yurdum insanının hayalleri ki, ona bir yakınlık hissetmekten kendinizi asla alamıyorsunuz. Bu yakınlık sizi korkutuyor tabii, zira karısını öldürme planları yapan bir adama yakınlık hissediyorsunuz sonuçta. Ama Engin Günaydın'ın muhteşem oyunculuğu ve Taylan Biraderler'in şaşırtıcı derecede kusursuz yönetmenliğiyle bu yakınlık film ilerledikçe parça parça kuruluyor.
Filmde artık Engin Günaydın'a yapışan (ve bu konuda gerçekten rahatsız olduğum) Burhan komedisini beklemeyin. Aynı şey Binnur Kaya içinde geçerli. İki tane çok değerli oyuncumuzun, böyle silik  ve gereksiz karakterlerle değil "Vavien" deki gibi karakterlerle anılmasıdır doğru olan. Ve ikisi de işlerini gayet iyi beceriyor ve sizi film boyunca ailelerinin bir parçası gibi hissettiriyorlar. Filmin bir diğer başarısı da Türk aile yapısını, yörenin insanlarını, davranışlarını ve bilinçaltlarını çok iyi tasfir etmesi olmuş bence.
Taylan Biraderler'in yönetmenliğinde bir "film-noir" havası hissediliyor. Çok nadir değişen kamera açıları filmin en büyük özelliklerinden biri. Fakat Taylan Biraderler değiştirmedikleri açıları öyle güzel yakalamışlar ki, sanki kamera bir milim kaysa o sahne aynı duyguyu vermeyecekmiş gibi geliyor insana. Arada sırada eski işlerine de göz kırparak ve onları alaya alarak gerilim türüne de gönderme yapıyorlar biraderler, ve bu da filmi tadından yenmez bir şahesere dönüştüren son küçük detay oluyor.
Filmin içindeki küçük yan hikayelerin hiç biri boşa gitmeyip, hepsi teker teker bağlanıyor. Örneğin Cemal'in oğlunun bir nevi mastürbasyon bağımlılığı ve babasının rakibinin kızıyla olan ilişkisi filmin küçük yan hikayelerinden biri. Bu arada söylemeden geçmeyeyim, filmde adı olmayan, Cemal'in oğlunun kız arkadaşını canlandıran Yeşeren çok iyi iş çıkarmış. Kendisini yüz yüze gördüğüm ilk anda tebrik edip, bir kaç gün filmden repliklere boğacağımı şimdiden buradan belirtmek istiyorum. Merhaba Yeşeren.
Açıkçası filmde beni hayal kırıklığına uğratan tek şey vardı, o da İlker Aksum'un çok az görünmesiydi. Çok sevdiğim bir oyuncudur kendisi, doğru düzgün iki laf ettiği bir sahne var filmde. Üstelik posterde adı sanki başrollerden biriymiş gibi büyük puntolarla yazılmıştı. Biraz gişe için harcanmış gibi geldi büyük oyuncu... Ama olsun. Onu da böylesine başarılı bir yapımda görmek güzeldi.
Türk sineması için biraz fazla deneysel bir çalışma "Vavien". Ancak zaten sinemamızın da böyle filmlere ihtiyacı var artık. Yavaş yavaş oturuyor gerçekten artık bu işler. Türk sineması kendi yerini, kendi üslübunu ve kendi gerçek yönetmenlerini bulmaya başlıyor. Bu sürece tanık olmak ise benim için fazlasıyla heyecanlı bir yolculuk...  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder