25 Aralık 2009 Cuma

Başka Dilde Aşk


Oh Yes!


Filmin bitiminde "İşte bu!" diye bağırmak istediğimle başlamak istiyorum bu yazıya. Filmden çıkalı 20 dakika falan oldu sanırım. Eve gelip direk bu yazıyı yazmaya başladım. Sebebi "yazayım da bitsin" dememden değil, kesinlikle bu yazıyı hala filmde yaşadığım duygular sistemimden atılmamışken yazabilme isteğimden. 
Film bir çok açıdan Türkiye için ilkleri temsil ediyor. Harikulade fikirleri ile de el attığı her konuyu derinine inmeden ve onunla hesaplaşmadan bırakamıyor. Mükemmel oyunculukluklar, kusursuz bir senaryo ve göz yaşartıcı derecede iyi bir yönetmenlik filmin bitmemesini istetiyor size. Filmin uzunluğunun kısalığından kaynaklanmıyor bu, zira gayet makul bir uzunlukla karşı karşıyayız. Ama o kadar içten, o kadar yürek burkan, kısacası o kadar sizden, bizden ve bendenki film, daha ne kadar sizi içine çekebilir, daha ne kadar suratınıza küçük bir gülümseme koydurabilir, daha ne kadar elinizdeki içeceği beyazperdeye fırlatacak kadar sinirlenmenize sebep olabilir diye merak ediyorsunuz. 
Filmin konusundan kısaca bahsetmem gerekirse; Zeynep (Saadet Işıl Aksoy), bir partide Onur (Mert Fırat) ile tanışır ve ondan çok hoşlanır. Onur'un sağır ve dilsiz olduğunu öğrenen Zeynep'in ilk tepkisi şu olur : "Oh be! Sonunda konuşamayan bir adam buldum!". Ama gelin görün ki bu işler o kadar kolay değildir. Tek gecelik ilişkileri uzar ve en sonunda birlikte olduklarını kabul ederler. Zeynep'in tepkisi artık "Hiç konuşmadan anlaşabilecek miyiz acaba?" olmuştur. Ama o kadar mutlulardır ki, aile sorunları, iş sorunları ve Onur'un engelinden dolayı sosyal hayatında çıkan sorunlar bir anda yok olur ve ikili aşkın büyüsüne kapılırlar. Kendi aralarında anlaşmayı, birbirlerini sevmeyi ve birbirlerini yaşamayı öğrenirler. Tabii ki her hikayenin bir kötü kahramanı vardır ya, burada bir sürü var aslında. En baştaki kötümüz Emre Karayel'in muhteşem bir sinir bozuculukla canlandırdığı Aras karakteri. Aras, Zeynep'in eski sevgilisi ve Zeynep'in ondan ayrıldığını bir türlü kabullenemiyor. Zeynep, Aras'ın sarkıntılıklarını Onur'dan saklayabileceğini düşünüyor veya en azından bilirse bir şey yapmayacağını. Ama bilmediği bir şey var ki, o da Onur'un sinirlendiğinde kendini kontrol edememe  sorununun ilerde başına türlü işler açacağı...
Hikayeyi anlatamamış gibi hissettim kendimi o yüzden ana hikayeyi bitirip durmaya karar verdim. Filmde o kadar fazla renk, o kadar fazla konu var ve bunlar o kadar güzel bir şekilde işleniyor ki, hepsini anlatmak istesem ne kadar uzun bir yazı olacağını tahmin edemiyorum. "Başka Dilde Aşk" politikaya da, aşka da, sorunlu insanlara da, aile ilişkilerine de, boşanmaya da, ölüme de, ayrılığa da, barışmaya da ve daha saymanın anlamsız olduğu bir sürü konuya da parmağını sokuyor, iyiki de sokuyor diyorum sadece.
Filmin yönetmenliğini, ülkemizde bir hayli zor rastlanan kadın yönetmenlerimizden biri, İlksen Başarır üstleniyor. Senaryosunu başrol oyuncusu Mert Fırat ile birlikte yazdıkları "Başka Dilde Aşk" ta filmi herşeyiyle üstlenen bu ikili ilerde çok güzel işlere imza atacaklarmış gibi geliyor bana.
Filmin müziklerinden de bahsetmek istiyorum biraz. Uğur Akyürek tarafından yapılan film müzikleri, kimi zaman alternatif rock'a, kimi zaman Yann Tiersen usulü piano tınılarına kayıyor. Hele bir de filme final yapan o muhteşem şarkı yok mu... Mor ve Ötesi'nden Ayıp Olmaz Mı? eşlik ediyor Onur ve Zeynep'e filmde. Böylesine "cuk" oturamaz bir şarkı diye düşünüyorum.
Film, engellilerin sorunlarını anlattığı gibi bize aslında onların hiç bir farkının, engelinin olmadığını da anlatmaya çalışıyor. En nihayetinde bu da bir aşk filmi. Ama adı üstünde, başka dilde bir aşk bu.
Filmin size en başta garip gelebilecek özelliklerinden biri altyazılı olarak vizyona girmiş olması olacaktır. Zira film sağır ve dilsizler de izleyebilsin, onlarada ufak bir jest olsun amacı da taşıdığından böyle bir şey yapılmış.
Filmin özelliklerini anlat anlat bitmeyecek sanırım. Ama kesinlikle tavsiye ediyorum ve Türk sinemasının başyapıtlarından biri olduğunu söylüyorum. Tabii ki eser miktarda izleyici çekecek bu film, o şüphesiz. Bizim ülkede sahip çıkılmaz böyle filmlere, biliyorsunuz. Recep İvedik'ler, Avanak Kuzenler gişe rekorları kırar, böylesine güzel filmleri eser miktarda kişi izler. Ama tabii bir ödül alalım bu filmlerle, bir başarı sağlayalım, hemen ne olur? "O bizim filmimiz, Türk filmi o!". İşte bu anlayış yüzünden her alanda kaybediyoruz maalesef. Bu filme de aynı muamele yapıldı. Kanada Film Festivali'nden ödülle döndükten sonra film vizyona sokulabildi anca. Yoksa filmin bir senelik bir geçmişi ve bu geçmiş içinde aldığı bir sürü ödül var...
İşte yine sinemamızın mükemmel bir örneğiyle karşı karşıyayız ama ne yazık ki böyle filmlerin değeri bilinmediği için anca senede bir - iki kere rastlıyoruz böyle yapımlara. Şanslıyız ki iki tanesi aynı hafta vizyona girdi, Vavien'de sinemamızı yarı yolda bırakmadı.
Mert Fırat ve İlksen Başarır ikilisinin yeni bir projeye başladıklarını ve projenin isminin şimdilik "Atlıkarınca" olduğunu söylemek bile beni heyecanlandırıyor. Türk sinemasının iki yeni dahisi, bakalım bu sefer nasıl bir işe imza atacaklar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder