Jazz, Alaturka ve topraklarımızdaki ilk "Supergroup"
Bir kaç gün önce D&R'da geziyordum. Yanımda sadece yol param olmasına rağmen, "bir gün benim olacak" diyerekten beğendiğim albümleri inceliyor, yeni keşfettiklerimi de aklıma not ediyordum. Derken karşıma bir albüm çıktı. Daha önce adını sanını bile duymadığım bir çalışmaydı bu. "Sertab Erener & Demir Demirkan" yazıyordu albümün üstünde. İlk gördüğümde o kadar heyecanlandım ki, daha albümün ne olduğunu bile anlamadan kasaya doğru bir adım attım. Tahmin edebileceğiniz gibi attığım adımı geri almak zorunda kaldım zira yanımda albüme verecek kadar para yoktu. Albümü incelemeye koyuldum bende...
İlk dikkatimi çeken albümün prodüktörü Jay Newland oldu. Jay Newland, severekten dinlediğimiz neredeyse tüm Jazz müzisyenlerinin prodüktörüdür. Norah Jones, Diana Krall, Herbie Hancock gibi sanatçıların prodüktörlüğünü yapmış bu şahsiyet, aynı zamanda Elvis Presley'nin daha önce ortaya çıkmamış şarkılarını keşfedip toparlaması ve piyasaya sürmesi ile de ünlüdür. 3 kez Norah Jones ile birlikte "Yılın Albümü" ödülünü ve 2 kez de diğer çalışmaları ile aynı Grammy ödülünü de evine götürmüştür.
Tahmin edebileceğiniz gibi heyecanım gittikçe artıyordu. Jay Newland'ı rahat bırakmaya karar verdikten sonra gözlerim albümün orkestrasına doğru kaydı. Birazdan okuyacaklarınız için hazırlıklı olmanızı tavsiye ediyorum, zira bir daha topraklarımızda böylesine bir "supergroup"un çıkacağından oldukça şüpheliyim.
Albümün gitarlarını Demir Demirkan, Al Di Meola ve Mike Stern çalmışlar. Evet, yanlış duymadınız; Al Di Meola! Dünyaca ünlü bir jazz gitaristi olan ve albümleri tüm dünyada milyonlarca satan Al Di Meola'nın topraklarımıza girmesi bile başlı başına heyecan vericiyken, bir de albüm yapmış! Konuk sanatçı falan da değil ha, bildiğiniz tüm albümde baştan sona çalıyor. Hem de ne çalmak...
Mike Stern'inde ondan aşağı kalır bir yanı yok ki. Senelerce Miles Davis'in şarkılarına, büyülü gitar tınılarıyla dokunan Stern, bu albümde de yine unutulmaz bir iş çıkarmış.
Gelelim davullara. Davul setinin başında Dave Weckl oturuyor. Evet, Dave Weckl. Hani şu ülkemize geldiğinde biletleri yok satan ve dünyanın en ünlü davul duayenlerinden Dave Weckl. Onun hakkında konuşmaya başlasam, yazı fazlasıyla uzar diye korkuyor ve sadece ismini söylemenin bile yeterli olduğunu düşünüyorum: Dave Weckl.
Bas gitarın başında ise iki bas virtüözü Juan Garcia-Herreros ve Kai Eckhardt var. İkisi de zamanında Victor Wooten, Stanley Clarke gibi bas duayenlerinden işlerini öğrenmiş ve onlarla beraber çalmış bas gitaristler. Özellikle Juan Garcia-Herreros, kendi yapımı olan 6 telli kontürbasıyla, bas gitaristlerin dünyasına yeni bir soluk getirmesiyle ünlüdür.
Pianonun başında oturan isim ise Alan Pasqua. Kendisi zamanında Bob Dylan, Whitesnake, Rod Stewart gibi isimlerin arkasında piano çalmış bir isim. Halen Carlos Santana'nın arkasında çalan Pasqua, Jazz pianosunun dünya üzerindeki sayılı virtüözlerinden biri.
Çelloda ise Evanesence, Trans-Siberian Orchestra, Pearl Jam, Alex Scolnick, The Who, Coldplay, Bon Jovi, Fall Out Boy ve Sinead O Connor gibi isimlerle çalışan Dave Eggar var.
Anlayacağınız üzere karşımızda gayet dolu bir albüm var. Albümün hikayesi de bir değişik üstelik. Tam tamına 14 şarkıdan oluşan albümün her bir şarkısı Türkiye'nin bir yöresini temsil ediyor. Zaten şarkılarda, yöresel türkülerimizin jazz, fusion tınılarıyla yeniden yapılandırılmış halleri. Ayrıca albümün ismini aldığı Ebru sanatı, konserlerde sahne şovu olarak kullanılıyor ve her konsere ayrı bir Ebru sanatçısı çıkarılıp, parçalar çalınırken içinden geçenleri Ebru sanatıyla ifade etmesi de arkaplanda izleniyor.
Albümün ilk tanıtım konserleri kültür başkenti olan Brüksel'de yapıldı. Bundan sonra ise yaklaşık 10 konserlik bir Amerika turnesi yapılacak olduğu albümün internet sitesinde belirtilmiş.
Albüm Los Angeles'da kaydedilmiş ve türkülerin sözleri daha önce Madonna, Celine Dion, Vanessa Williams gibi isimlerin şarkı sözü yazarlığını yapmış olan Phil Galdston tarafından İngilizce'ye çevrilmiş.
Albüm gerçekten değişik bir albüm. Kimi şarkılarda Alternatif-Rock tınıları bile hissediliyor. Ama genelde Jazz sounduna sahip olan albüm oldukça sıcak,yavaş ve akıcı olarak ilerliyor.
Albümde yorumlanmış türkülerimiz arasında, Yemen Türküsü(Nothing But to Pray), Ah Bir Ataş Ver(Painted on Water), Çökertme Zeybeği(Before the Night), Çanakkale Türküsü(Love We Made) gibi çalışmalar bulunuyor. Ayrıca Demir Demirkan tarafından icra edilen enstrümantal çalışmalar ve albüm için Al Di Meola'nın yazdığı "Blue" isimli şarkı da albümün içinde bulunanlardan.
Eğer türü seviyorsanız gerçekten harika bir çalışma olmuş. Türkiye'nin daha güzel bir tanıtımını düşünemiyorum sanırım. Albüm kesinlikle dört dörtlük ve türünün topraklarımızdaki tek örneği. Kanımca, uzun yıllar boyunca bir daha böyle bir albüm dinleme şansına erişemeyeceğiz buralarda. O yüzden, albümü dinlemenizi tavsiye ediyor ve Amerika turnelerinden sonra bir ara buralarada uğramalarını umut ediyorum.